İş kazaları, inşaat işçileri, türküler, ölümler… – Mihrican Zorlu
16 Kasım 2012 – Mihrican Zorlu
“Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli
her zaman sıcak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak
ne herkes kahraman
ne dostlar vefalı her zaman.
Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı
bu iş biraz zor,
zor ama
yapı yükseliyor, yükseliyor.”
Nazım Hikmet
Van’da deprem sonrası yoğun bir hareketlilik var. Bazı binalar yıkılıyor, yıkılanların yerine yenileri yapılıyor, az ve orta hasarlı olanlar güçlendiriliyor. Tüm Van halkı inşaat sektörünün, özellikle her iki Van depreminden sonra, nasıl bir atılım yaptığının farkında. 644 kişinin öldüğü doğal bir afet, kapitalist sisteme nefes alacağı yeni mecralar yaratıyor. Nereye bakılırsa bakılsın muhtelif inşaat malzemelerini, araç gereçlerini görmek mümkün. Bir de varlıklarını çoğu zaman söyledikleri türküler sayesinde sizde bıraktıkları acı bir tebessümle birlikte hatırlatan inşaat işçileri var. Ölümlerden kalan kederli hatıralar bu türkülerle yeniden filizleniyor sanki. Van’da bugünlerde bu yanık sesli emekçilerin türkülerini çok sık duyabilirsiniz. Belki de fiziksel açıdan zorlayıcı, çoğu zaman kayıtdışı, ucuz emeğin olabildiğince yaygın olduğu inşaat işini katlanılır kılmanın tek yoludur türkü söylemek. Ortaçağ’dan kalma derme çatma iskeleler üstünde yaşamı katlanılır kılmak… Bu gece tarih 23 Ekim ama hayır, romantik bir yazı değil bu. Doğal afetler, ölümler, göçler, soğuk kış geceleri, yeniden ölümler, geriye göçler, yeniden başlayışlar… Hayatın, doğanın ve özellikle eşitsizlik ve adaletsizlik üzerine kurulu kapitalist sistemin insanlara dayattığı zorluklar… Ölüm kendini bu coğrafyada tekrar ve tekrar, yeniden üretiyor. Son bir yılda iş kazalarının iki kat arttığı Van’da…
Türkiye genelinde ve inşaat sektöründe iş kazaları
Genel olarak, Türkiye’de meydana gelen iş kazalarıyla ilgili sağlıklı bir durum tespiti yapabilmek ve rakamsal açıdan gerçeği yansıtabilecek bir tablo oluşturabilmek neredeyse imkansızdır. % 43’lük bir kayıtdışı istihdam (TÜİK 2012 Haziran verisine göre, %40) sorunu varken ve bu sorun bölgelere ve sektörlere göre değişebiliyor, bazı bölgelerde %75’lere ulaşabiliyorken aksini iddia etmek anlamsız olur. Bu nedenle, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye emek piyasalarında AB müktesebatına en fazla uyum sağlayan alanlardan birinin iş sağlığı ve güvenliği olması ise, kayıtdışı istihdam gibi bir sorunu işaret eden pratik gerçekler açısından oldukça ironiktir. Haziran 20.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun ne kadar işlevsel olabileceği de tartışmalı bir konudur. İş kazaları kayıtdışı istihdam sorunundan bağımsız olarak düşünülemez. Nitekim, Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun itinayla masa altına fırlattığı Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da aynı sorunlara değinilmiştir:
“Hukuki düzenlemeler bakımından, iş sağlığı ve güvenliği alanında iyi düzeyde ilerleme kaydedilmiştir. İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili AB Çerçeve Direktifine uyum sağlamayı amaçlayan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Haziran 2012’de TBMM’de kabul edilmiştir. Ancak, Kanunun uygulamaya geçirilmesi kilit sorun olmaya devam etmektedir. Kapasiteyi geliştirmeye yönelik çabalara rağmen, sosyal tarafların katılmaması, çalışanların farkındalığının olmaması, işverenlerin ihmali, özellikle kayıt dışı sektörde yetersiz sağlık ve güvenlik koşullarına neden olmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği müfettişlerinin sayılarının ve kapasitelerinin artırılması gerekmektedir. Kayıt dışı sektörü göz önünde bulundurmayan resmi istatistikler, 2010 yılında, bir önceki yıla göre küçük miktarda bir azalma göstererek 62.903 iş kazası gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Ölümcül iş kazası açısından inşaat sektörü birinci sıradadır ve toplam ölümcül iş kazası sayısı AB ortalamasının oldukça üstündedir. Ölümcül iş kazası ve hastalıklarına ilişkin veri toplama sisteminin tamamen işler hale getirilmesi gerekmektedir. KOBİ’lere yönelik eğitim ve rehberlik faaliyetleri yoğunlaştırılmalı ve bu faaliyetlere ülke genelinde bütün riskli sektörler de dâhil edilmelidir.”
Durum gerçektende çok vahim. Hatta korkunç. 2010 yılından bu yana ufak bir azalmayla sadece kayıt altına alınan işçiler bakımından 63.903 olarak gerçekleşen iş kazası ve bu kazalar kapsamındaki toplam ölümcül iş kazası sayısının AB ortalamasının “oldukça üstünde” olması, acı gerçeklerle dünden daha fazla yüzleşilmesi gerektiğinin işaretidir. Türkiye’de emek piyasalarının en öncelikli sorunlarından biri olan kayıtdışı istihdam, iş kazalarına ilişkin verileri güvenilmez bir hale getirmekte, rakamlarla konuşmayı adeta bir lükse dönüştürmektedir.
Bununla birlikte, yine kayıt altına alınan vakalar üzerinden hazırlanan Makine Mühendisleri Odası’nın İş Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu, iş kazaları ve meslek hastalıklarına dair rakamsal veriler ve iş kazalarının sektörel dağılımıyla ilgili önemli bilgiler içermektedir. Makine Mühendisleri Odası’nın SGK istatistiklerini kullanarak hazırladığı rapora göre, Türkiye’de 2010 yılında toplam 62.903 iş kazası ve 533 meslek hastalığı vakası görülmüştür. 1.444’ü iş kazası, 10’u meslek hastalığı sonucu toplam 1454 işçi yaşamını yitirmiştir. 1976 işçi iş kazası, 109’u meslek hastalığı sonucu, toplamda 2085 işçi sürekli iş göremez (sakat) durumuna düşmüştür. 62.903 iş kazasının faaliyet gruplarına göre dağılımında ise, kömür ve linyit çıkartılması %12,95 ile birinci, fabrik metal ürünleri %10,9 ile ikinci ve ana metal sanayi %7,34 ile üçüncü sırada yer almaktadır. En fazla ölüm yaşanan faaliyet grupları arasında ise toplam 475 kişi (%32) ile inşaat faaliyetleri birinci sırada, 133 (%9,21) kişi ile kara ve boru hattı taşımacılığı ikinci sırada ve 124 kişi (%8,58) ile madencilik faaliyetleri üçüncü sırada gelmektedir.(1)
Tablo 1: İş Kazaları Sonucu Ölümlerin Faaliyet Gruplarına Dağılımı (2010)
Kaynak: Makine Mühendisleri Odası, “İş sağlığı ve İş Güvenliği Raporu”, Yayın No: 590, 2012, s.43.
Ölümlü iş kazalarının özellikle inşaat sektöründe yoğunlaşmış olması, bu sektörle ilgili birtakım gerçekliklerin daha iyi kavranmasını sağlamaktadır. Bu durum öncelikle inşaat sektöründe iş sağlığı ve güvenliğine dair önlemlerin ne kadar cılız olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim, kayıtdışı istihdamın oldukça yaygın olduğu inşaat sektöründe ölümlü iş kazası sayısının da yüksek olması tesadüf olmasa gerek. Öte yandan, bir bütün olarak bakıldığında, ölümcül iş kazası sayısında inşaat sektörünün birinci sırada olması; Türkiye tarihinde her dönem oldukça popüler olmakla birlikte özellikle 2006 yılı ve sonrasında birikim rejiminin öne çıkan sektörleri arasına giren (2) ve son yıllarda, siyasi otoritenin TOKİ etkisi ve yazılı ve görsel medyanın gelişmiş reklam teknikleri ( ve Ağaoğlu gibi medyatik figürleri) sayesinde kükreyen bu sektörün karlarını ve gelişim potansiyellerini nasıl kanlı bir zemin üzerinden gerçekleştirdiğini göstermektedir.
Tablo 2: 1998 Yılı Fiyatlarıyla İnşaat Sektörünün 1990-2010 Yılları Arasındaki Büyüme Hızı
Kaynak: (Çevrimiçi), http://www.kalkinma.gov.tr
Tablo’da görüldüğü gibi Türkiye’de inşaat sektörü 2001 ve 2008 krizi dönemlerinde küçülmüş ve büyüme hızı açısından genel olarak çok düzenli bir hareket sergilemiyor olmasına rağmen kriz dönemleri dışında her yıl büyümektedir. Özellikle, ABD kökenli 2008 krizi nedeniyle, inşaat sektöründe 2008 yılında -8,1 ve 2009 yılında -16,1 olarak gerçekleşen küçülme krizin ortaya çıkış koşulları açısından anlaşılır bir durum olarak nitelendirilebilir. Dolayısıyla, çoğunlukla vasıfsız işgücünü istihdam eden bu sektörün büyüdükçe daha fazla işgücüne ihtiyaç duyacağı (nitekim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik 2023’e kadar inşaat sektöründeki mevcut istihdamı %135 arttırmayı hedeflediklerini belirtmiştir)(3) ve mevcut durum devam ettiği sürece yıldan yıla daha fazla iş kazasının ve ölümlü iş kazasının gerçekleşeceğini iddia etmek anlamsız olmayacaktır.
Van’da iş kazaları
Makine Mühendisleri Odası’nın raporuna göre, iş kazası sonucu ölümlerin en fazla olduğu 16 il: İstanbul, Ankara, İzmir, Zonguldak, Kocaeli, Konya, Balıkesir, Bursa, Antalya, Manisa, Mersin, Hatay, Adana, Kayseri, Gaziantep ve Van’dır. Bu iller arasında iş kazaları anlamında dikkati en fazla çeken, en çarpıcı veri ise Van’a aittir. Van, toplam 30 iş kazası sonucu 21 ölüm (%70) ile en yüksek ölüm oranına sahip ildir.(4) Yani Van’da gerçekleşen iş kazaları çoğunlukla ölümle sonuçlanmıştır. Ancak belirtilmelidir ki, Makine Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan bu raporda kullanılan verilerin 2010 yılına, yani deprem öncesine, ait olması ve illere göre yapılan sıralamada sadece iş kazası sayısının baz alınarak sektörel bir ayrıma gidilmemesi, Van’da gerçekleşen ölümlü iş kazalarındaki yüksek oranın doğrudan artan inşaat faaliyetlerine bağlanmasını güçleştirmektedir. Bu nedenle, Van Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğü’nden elde edilen güncel veriler Makine Mühendisleri Odası’nın Van’a dair verilerini tamamlamaktadır. Kurum kayıtlarına göre, Van’da deprem sonrasında artan inşaat faaliyetleriyle birlikte iş kazalarının da sayısı artmıştır. Bu anlamda, 2011 yılında toplam 110 adet iş kazası gerçekleşirken, 19.10.2012 tarihi itibariyle (yani 2012 yılının ilk on ayı içinde) toplam 226 adet iş kazası gerçekleşmiştir. 2011 yılında gerçekleşen iş kazalarının 18’i ölümle sonuçlanırken, 2012’nin ilk on ayını kapsayan dönemde meydana gelen iş kazalarının 15’i ölümle sonuçlanmıştır. Her ne kadar, gerek rakamsal gerekse oransal açıdan 2010 yılına nazaran 2011 ve 2012 yıllarında ölümlü iş kazasında bir düşüş olsa da, ölümlü iş kazası sayısı halen çok yüksektir ve 2012’nin ilk on ayında gerçekleşen iş kazası sayısının 2011’nı ikiye katlaması dikkati çekmektedir. Kurum’dan alınan veriler iş kazalarının sektörel dağılımını göstermemektedir. Kurum çalışanları iş kazalarının sektörel dağılımıyla ilgili verileri veremeyeceklerini ifade ettiklerinden belirli kurum görevlileriyle kısa bir mülakat yapılmış, kendilerine artan iş kazalarının ve ölümlü iş kazalarının inşaat sektörüyle ilgili olup olmadığı sorulmuştur. Neredeyse tüm kurum çalışanları bu durumu inşaat sektörüyle ilişkilendirmiş, deprem sonrasında artan iş kazalarının kendilerinin iş yüklerini çok fazla arttırdığını ifade etmişlerdir.
Öte yandan, tekrar ve tekrar belirtilmelidir ki, iş kazalarına dair rakamlar kayıt içine alınan vakalar üzerinden elde edilmiştir. Bu anlamda, Van ilinde %75’lere varan bir kayıtdışı istihdam göz önünde bulundurulacak olursa, iş kazası sayısının da aslında bahsi geçen rakamların çok daha üstünde olduğu anlaşılabilir. Tabi bu noktada kayıtdışı istihdamın inşaat sektörünün alamet-i farikalarından biri olduğunu hatırlatmakta da fayda var.
Ve sonuç: Ölümün kendini yeniden üreteceği koşulları yaratmak
İnşaat işçilerinin türkülerini dinlerken iş kazalarını ve ölümlü iş kazalarını düşünmek… Bu ülkede her gün yüzlerce insan iş kazası geçiriyor. Her sene yüzlercesi yaşamlarını yitiriyor. Peki neden? Gerekli önlemler alınmadığı için. Peki neden? Kayıtdışı istihdam çok yaygın olduğu için. Peki neden? İşsizlik oranı yüksek olduğu ve insanlar türlü işlerde kötü koşullar altında çalışmaya mecbur kaldığı için, devlet tarafından iş güvenliği ve sağlığı konusunda yeterli denetim yapılmadığı için, sermayenin uluslar arası piyasalarda daha fazla üstünlük sağlayabilmesi için, onlara göre emek en değersiz üretim faktörü olduğu için… Öyle ki; kapitalist dünyada haksız rekabeti önlemek için kurulmuş olan ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) bile birer cinayet olan iş kazalarını çok gecikmiş bir şekilde, yıllarca sonra gündeme almış, veriler derlemeye ve yayınlamaya başlamıştır. Gerçi, bu veriler de grev verileri gibi nadir olarak derlenip yayınlanmaktadır. Bu da sınıfsal bakışın ve duruşun bir itirafı olsa gerek. 1990’lı yıllarda Dünya’da yılda ortalama 1.2 milyon civarında emekçinin iş kazası nedeniyle öldüğünü ifşa eden ILO, izleyen yıllarda bu sayıyı 2 milyona çıkarmak zorunda kalmıştır. Bu aslında şunun itirafıdır: Son çeyrek yüz yılda iş kazaları nedeni ile sermaye cephesi yaklaşık 50 milyon işçinin ölümünü kabul etmektedir. Bu sayı 20. yüzyılın savaşlarındaki kayıplar ile karşılaştırıldığında çok daha anlamlı olur.(5)
Uzun sözün kısası her iki depremden sonra Van’da iş kazası geçiren işçi sayısı bir sene öncesine göre iki katına çıktı. Çünkü sermaye, bu coğrafyada ölümün kendisini yeniden üreteceği koşulları yaratmakta hiç geç kalmadı. Deprem sonrası yoğunlaşan inşaat faaliyetleri sonucu gerçekleşen iş kazalarındaki artış, emeğe bir maliyet unsurundan öte anlam yüklemeyen kapitalist zihniyetin var oluş koşullarının bir uzantısı değil midir zaten? Doğal afetin yıktığı ve yok ettiği yaşanmışlıkların üstünde şimdi yeni hikayeler yazılacak harcında kan ve ölümün olduğu!
mihricanzorlu@gmail.com
Notlar
(1) Makine Mühendisleri Odası, “İş Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu”, Yayın No: 590, 2012, s.33-42.
(2) Oğuz Topak, Türkiye’de Refah Devleti ve Kapitalizm: 2000’li Yıllarda Refah Devleti, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, s.237.
(3) http://www.dunya.com/mobi/news_detail.php?id=169532,
(4) Makine Mühendisleri Odası, “İş sağlığı ve İş Güvenliği Raporu”, Yayın No: 590, 2012, s.47-48.
(5) Yüksel Akkaya, Kapitalizmin Hapishanelerinde Ödünç Hayatlar, Eksen Yayıncılık, 2008, s.270.
Kaynakça:
Akkaya, Yüksel, Kapitalizmin Hapishanelerinde Ödünç Hayatlar, Eksen Yayıncılık, 2008.
Karadeniz, Oğuz, “Dünya’da ve Türkiye’de İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları ve Sosyal Koruma Yetersizliği”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S.34, 2012
Makine Mühendisleri Odası, “İş sağlığı ve İş Güvenliği Raporu”, Yayın No: 590, 2012.
Topak, Oğuz, Refah Devleti ve Kapitalizm: 2000’li Yıllarda Türkiye’de Refah Devleti, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
(Çevrimiçi), http://www.dunya.com/mobi/news_detail.php?id=169532, 25.10.2012.
(Çevrimiçi), http://www.kalkinma.gov.tr