İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi sona erdi
04.12.2011
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından Ankara’da İnşaat Mühendisleri Odası Konferans Salonu’nda düzenlenen ”İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi” başladı. “Esnekleşme ve İşçi Sağlığı” ana temasıyla düzenlenen kongre saat 09.30 ve 10.15 arası yapılan açılış konuşmalarıyla başladı. Bu bölümde beş konuşma gerçekleştirildi. Kongre Başkanı Onur Hamzaoğlu’nun (Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) yaptığı konuşmayla kongrenin startı verildi. Onur Hamzaoğlu bu kongrenin sınıfın bütün bileşenlerini örgütleyen bir unsur olmasını istediklerini vurguladı.
Bu konuşmanın ardından kongreyi düzenleyen DİSK, KESK, TMMOB ve TTB adına konuşmalar gerçekleştirildi. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, işçi sağlığı ve güvenliği konusunun, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfının en temel sorunları arasında yer aldığını söyledi.
Her yıl azımsanmayacak sayıda insanın, çok rahatlıkla engellenebilecek ve hukuken de engellenmesi zorunlu olan iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle sağlıklarını ve hatta yaşamlarını yitirdiklerini belirten Görgün, şöyle konuştu:
”Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Ülkemiz ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Bu utanç verici bir tablodur. Resmi istatistiklere göre Türkiye’de her yıl ortalama 75 bin iş kazası yaşanmakta, her yıl binden fazla işçi yaşamını yitirmektedir. Kayıt dışı çalışan işçilerin yaşadıkları iş kazaları istatistiklere hiç girmediği gibi kayıtlı işçilerin geçirdikleri kazaların bir çoğu da bildirilmemekte ve hasır altı edilmektedir. Meslek hastalıklarında ise trajikomik bir durum söz konusudur. Türkiye’de meslek hastalıklarının neredeyse tamamı hasır altı edilmektedir. İş kazalarının yüzde 98’i, meslek hastalıklarının da yüzde 100’ü önlenebilir. Önlenebilir oldukları halde gerçekleştiği için bunları ‘iş cinayeti’ ve ‘kar hastalığı’ olarak tanımlamak gerekir.”
KESK Genel Başkanı Lami Özgen, küresel kapitalizmin bütün yaşamı etkilediği bu süreçte çalışma alanlarındaki işçilerin alınmayan önlemlerden dolayı birçok açıdan zarar gördüğünü belirtti. Türkiye’de trafik kazalarının ardından ikinci sırada iş kazaları geldiğini, bunlara karşı önlem alınması gerektiğini vurguladı. Ancak bu konuda adım atılmadığını sözlerine ekledi. Gerçekleştirilen bu kongrenin Türkiye’de çalışanlar açısından önemli bir yerde durduğunu düşündüklerini sözlerine ekleyerek konuşmasını sonlandırdı.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bilaloğlu ise kongrenin tüm işçileri bilinçlendirmek amacıyla düzenlendiğini ifade ederek sözlerine başladı. Ardından sınıf adına yürütülen mücadelede eksiklikler olduğuna dikkat çekti. “Bugüne kadar yürütülen mücadele, 8 saatlik iş günü talebiyle yürütülmüştür. Ama bugün artık işçiler için konut hakkından sağlık hakkına kadar birçok yönüyle bu mücadelenin örgütlenmesi gerekmektedir” dedi. Ayrıca kongreyi düzenleyen bu 4 bileşenin birbiri arasındaki kıskançlığı bırakması gerektiğini ifade etti. Üretim bilgisinin bütün işçilere-işsizlere ulaştırılarak, bu atmosferi bu kongre ile sınırlandırılmayıp dışarıya taşırmakla yükümlü olduklarını belirtti.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ise çalışma hakkının temel insani bir hak olduğunu belirterek, ancak bu hakkın ağır çalışma koşullarında, kaza riski ile burun buruna bir durumda tek başına kullanılmasının hiçbir anlam ifade etmediğini söyledi.
Çalışanın beden bütünlüğü ve sağlığını bozacak etkilerden iş yerinin arındırılmasının çalışanlar açısından bir hak olduğunu ifade eden Soğancı, bunun kamusal bir sorumluluk olduğunu ve bu nedenle devletin de bu hakkın korunmasında ve kullanılmasında asli sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini dile getirdi.
Bu konuşmaların ardından kongreye 15 dakikalık bir ara verildi.
1 bölüm: “Taşeronlaşmanın İşçi Sağlığına Etkileri… Taşeronlaşmanın Önüne Nasıl Geçeriz?”
Aranın ardından saat 10.30’da bir belgesel gösterimi yapıldı. Bunu “Taşeronlaşmanın İşçi Sağlığına Etkileri… Taşeronlaşmanın Önüne Nasıl Geçeriz?” başlıklı panel izledi.
“Taşeron öldürüyor”
Tayfun Görgün’ün başkanlığında gerçekleşen panelde “Mevcut Durumun İrdelenmesi” başlığıyla Çalışma ve Toplum Dergisi Yayın Yönetmeni Murat Özveri bir sunum gerçekleştirdi. Özveri sunuma “Benim bu zamana kadar en çok incelediğim konulardan biri alt işverendir” diyerek başladı. “20 yıllık tarih göstermiştir ki, taşeron ya da alt işveren öldürüyor” diyerek konuşmasına devam etti. Bunun nasıl gerçekleştiğini örneklerle açıklayarak ortaya koydu.
“Taşeronlaştırma işçi sağlığını tehdit ediyor”
Ardından “Taşeronlaşmanın İşçi Sağlığı ve Güvenliğine Etkisi” (İş kazaları ve meslek hastalıkları yönünden durum nedir?) başlıklı ikinci sunuma geçildi. İkinci sunumu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Kayıhan Pala ve Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi H. Can Doğan gerçekleştirdi. Pala taşeron sisteminde yasal zorunlulukların belirsiz olduğundan kaynaklı işçi sağlığını daha çok tehdit ettiğini ifade etti. Taşeronluğun ağır çalışma koşulları ve düşük ücretler demek olduğunu, işçilerin güvencesiz ve kayıt dışı çalıştığını belirtti.
Doğan ise Türkiye’de taşeronun yaygınlığını ortaya koydu. TOKİ üzerinde verdiği örnekle durumun nasıl bir hal aldığını ortaya koydu. TOKİ’de mevcut taşeron sayısının bilinemediğini ifade etti. Madencilikle alakası ve bilgisi olmayan taşerona iş verilmesi sonucu Zonguldak’ta 30 işçinin öldüğünü hatırlattı.
“Emeğin özgürleşmesi mücadelesi”
Gerçekleştirilen ikinci sunumun ardından “Sendikal Örgütlenmenin Olduğu ve Olmadığı İşyerlerinde Beklentiler” başlıklı üçüncü sunuma geçildi. Bu sunum Limter-İş Genel Başkanı Kamber Saygılı ve Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu tarafından gerçekleştirildi. Bu sunum çerçevesinde ilk olarak Kamber Saygılı söze başladı. Saygılı 20 yıldan beri taşeronluk sistemine karşı mücadele edildiğini ifade ederek, AKP’nin muhalif güçlerin tümüne saldırdığını ortaya koydu. UİS yürürlüğe girdiğinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin daha da yıkıcı bir hal alacağını vurguladı. İş yasalarına da değinen Saygılı, yasada asıl iş taşerona verilmez dendiğini fakat tersanelerde her işin taşerona verildiğini belirtti. Tersanelerde 2500 taşeron olduğunu sözlerine ekleyen Saygılı, bunlar karşısında fiili meşru bir mücadelenin esas alınması gerektiğini vurguladı. Sorunun sadece sendikaların vereceği mücadeleyle çözülemeyeceğini, toplumun tüm kesimlerinin ortak mücadelesiyle başarıya ulaşılacağını ifade ederek konuşmasını noktaladı.
Arzu Çerkezoğlu’nun sunumuyla panele devam edildi. Çerkezoğlu sermayenin stratejik saldırısı olarak güvencesizleştirmenin gündeme geldiğini, bunun karşısında da bu kongrenin daha da anlam kazandığını ifade ederek sözlerine başladı. İşçi sınıfına” elveda proletarya” diyenlere inat son dönemde yaşanan gelişmelerin “merhaba proletarya” dedirttiğini vurguladı. Taşeronlaşmaya karşı verilen mücadelenin emeğin özgürleşmesi mücadelesinde önemli bir yer tutmakta olduğunu belirterek, iş kazalarının sebebinin sermayenin emek üzerindeki artan baskısı olduğu şeklinde konuştu. İşçi sağlığı ve güvenliğinin temel bir gündem haline geldiğini ifade ederek “işçi sınıfı yeni dönem hareketiyle bu saldırıları püskürtecektir” dedi. Militan mücadelenin önemine vurgu yaptı.
Gerçekleştirilen sunumların ardından “Karşı duruşumuz nasıl olmalı? Ne yapmalı/yapılmalı?” sorularının tartışıldığı forum kısmına geçildi. Forumun ardından kongreye yemek arası verildi.
2. bölüm: “Güvencesizler Geleceksizler ve Sağlık”
Yemek arasının ardından kongrenin ikinci bölümü KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in başkanlığını yaptığı “Güvencesizler Geleceksizler ve Sağlık” başlıklı panel ile başladı. Saat 14.00’te Ali İhsan Ökten’in hazırladığı “Gökyüzünde çalışanlar” isimli bir inşaatın dış cephesinde çalışan inşaat işçilerinin resimlerinden oluşan slayt gösterimi yapıldı. Ardından Alparslan Türkan tarafından hazırlanan Bursa Yenişehir’de çalışan mevsimlik tarım işçilerinin yaşam koşullarını anlatan video görüntülerinin yer aldığı “Tarımda Mevsimlik İşçiler-Çatısı Olmayan Fabrikalar” film gösterildi.
“Olağan olmayan çalışma koşulları olağanlaştı”
Gösterimlerden sonra “Esnek Çalışma Modelinde Güvencesizlik Tanımı ve Güvencesiz Çalışanlar” başlıklı sunum Aziz Çelik (Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü) tarafından gerçekleştirdi. Çelik, olağan olmayan çalışma koşullarının esnek çalışmanın yaygınlaştırılmasıyla birlikte tipik bir çalışma biçimi halini aldığından bahsetti. İstihdamın % 40-45’inin kayıt dışı, yani güvencesiz çalıştığını ifade eden Çelik, “kayıt altında olanların ise güvenceli olduğu pek söylenemez” şeklinde konuştu. Sendikalı olanların oranının özel sektörde %3 olduğunu belirterek bu koşullarda sendikalı olmanın ne kadar güvenceli olmak anlamına geldiğinin ise ayrı bir sorun olarak tanımladı. Güvencesizliğin tüm çalışanları kapsadığını ifade etti ve “piyasa kapitalizmi güvencesizlik anlamına geliyor” dedi. Önümüzdeki süreçte güvencesizliğin daha da artacağını vurgulayarak hükümet programına, UİS’e, iş yasalarındaki değişikliklere kadar birçok gelişmenin bunu gösterdiğini ifade etti. Kiralık işçilik ile ilgili kanunun her ne kadar Cumhurbaşkanı’ndan geri dönmüş olsa da sermayenin bu konuda kararlı olduğunu belirtti. Buna karşı da hep birlikte mücadele verilmesi gerektiğini ortaya koydu.
“Başka bir dünya mümkün”
“Tarımda Mevsimlik İşçiler-Çatısı Olmayan Fabrikalar” başlıklı ikinci sunum Alparslan Türkan (Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) tarafından gerçekleştirildi. Türkan mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunları ortaya koydu. “Tarım alanında çalışan mevsimlik işçilerin sayıları tam olarak bilinmiyor ancak 1 ila 3 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor” diyerek bu insanların kayıtdışı olarak çalıştığını ifade etti. Türkan geçici tarım işçilerin sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum edildiğini ortaya koydu. Bulundukları yerde kalırlar geri gitmezler düşüncesi ile çadırlarda yaşamaya zorlandıklarını anlattı. Bu işçilerin yol ve dere kenarında banyo, tuvalet, mutfak en temel ihtiyaçlarını karşılayacakları mekanlardan yoksun olduklarını, elektriği, suyu olmayan yerlerde kaldıklarını vurguladı. Ayrıca tarımdaki iş kazalarının %14’ünün ölümle sonuçlandığını sözlerine ekledi. Çelik mevsimlik tarım işçilerinin 12-13 saat dinlenme arası olmadan çalıştığını ve sosyal güvenceden yoksun olduklarını belirterek çalışma koşullarının ağırlığını ortaya koydu. Bu alanda aslında makineleşme yaygınlaşmasına rağmen kapitalist patronların mevsimlik işçilerin ücreti daha ucuza geldiği için mekanizasyonu değil mevsimlik işçileri tercih ettiğini ifade etti. “Bu sorun çözülür mü?” sorusunu yöneltti. Bu noktada da evet başka bir dünya mümkün diyerek sözlerini bitirdi.
“Bu düzende işsizlik ortadan kalkmaz”
Bu bölümdeki “İşsizler ve Sorunları” başlıklı bir diğer sunum ise Gökhan Atılgan (Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi) tarafından gerçekleştirildi. Atılgan, Türkiye’de işsizlik verilerinin devletin bir kurumu olan TÜİK tarafından yapıldığını ancak bu rakamların gerçekte açıklanan rakamların iki katı olduğunu ifade etti. “Bu noktada askerliğini yapanlar işsiz sayılmıyor, son 1 ay içerisinde iş aramaya başlayan işçiler işsiz sayılmıyor ev kadınları işsiz sayılmıyor” diyerek resmi rakamların gerçeği yansıtmadığını ortaya koydu. İşsizliğin devlet ve sermaye açısından iki yönü olduğunu; bunlardan birinin tehdit diğerinin ise fırsat olduğunu ifade etti. İşsizlik sorununun üretim ilişkilerinden kaynaklı ortaya çıktığını ve bu anlamda da yapısal bir sorun olduğunu ortaya koydu. Sorunu sistem açısından ortaya koyanların da zaten sorunun çözülmesi değil kısıtlanması, azaltılması gibi terimler kullandığına dikkat çeken Atılgan, işsizlik sorununu bu sistemin çözemeyeceğini ifade etti. İşsizliğin ortadan kaldırılması talebinin aynı zamanda devrimci bir talep olduğunu vurguladı.
Yapılan sunumun ardından “Güvencesizler İçin Örgütlenme Olanakları: Nasıl Bir Örgütlenme?” başlığı altında Tuzla Tersane İşçileri, Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası, Atık Kağıt İşçileri Komitesi, Ev İşçileri Dayanışma Sendikası, Mevsimlik Tarım İşçileri Sendika Girişimi ve OSTİM İşçi Sağlığı Meclisi girişimi bu alanlarda karşılaşılan sorunlar üzerinden sunum gerçekleştirdi. Yapılan sunumların ardından ara verildi.
İş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin yakınları konuştu
Ara sona erdiğinde “Sözel Bildiri Sunumları” başlığıyla gerçekleştirilen oturum başladı. Bu bölümde kot kumlama işçilerinin, haber kameramanlarının, inşaat işçilerinin ve demiryolu işçilerinin kendi sektörlerinde yaşadığı meslek hastalıkları ve iş kazalarını içeren sunumlar gerçekleştirildi. Sunumların ardından Kongre Başkanı Onur Hamzaoğlu kısa bir konuşma yaptı. Bu oturumun diğer oturumlardan farklı olduğunu burada sektörlere dair bilgi edinildiğini, sunumları yapanların önemli katkıları olduğunu ifade ederek konuşmasını sonlandırdı.
Yapılan konuşma ile 1. gün sunumları sona erdi. Davutpaşa’da meydana gelen patlamada yaşamını yitiren işçilerin ailelerinin verdiği mücadeleyi konu alan “Davutpaşanın Külleri” isimli film gösteri gerçekleştirilirken, ardından filmin yönetmeni ve aileler kürsüye çıkarak kısa konuşmalar yaptı. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nin ilk günü yapılan konuşmalarla saat 19:30’da sona erdi.
Gün boyunca kongreye 600’ü aşkın kişi katıldı.
Kızıl Bayrak
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nde 2. gün
2 Aralık günü başlayan İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi bugün (4 Aralık) sona eriyor. Kongrenin 2. gün (3 Aralık) programı “Sözel Bildiri Sunumları” ile başladı ardından “İşçinin Bilme Hakkı ve Sağlıklı Emek” ve “Çalışma Yaşamında Kadın” başlıklı iki panel gerçekleştirildi.
“Sözel Bildiri Sunumları” başlığında ilk olarak Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi olan Cumhur İzgi tarafından rapor sunuldu. 150 sağlık emekçisiyle yapılan anket sonuçlarına dayanarak bir tablo çizen İzgi taşeronlaşmanın hastanelerin birçok bölümüne sirayet ettiğini, böylece hem sağlık hizmetinin niteliğinin düştüğünü hem de çalışanlar için hiçbir önlem alınmayarak çalışma riskinin arttığını, fiziksel-ruhsal hastalıklara çok rastlandığını belirtti. Konuşmanın ardından Evrensel Gazetesi muhabiri Sultan Özer ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi basın-medya çalışanlarının iş koşullarındaki sorunları anlattılar. Metalaşan haberler ve çalışanlar yaratılarak gazetecilerin tüm sosyal haklarının elinden alındığı, buna yıpranma hakkının da dâhil edildiği vurgulanarak sorunun çözümünün örgütlenme olduğu dil getirildi. Kısa bir aranın ardından ilk panel başlatıldı.
“Eğitimin Genel Karakteri” başlıklı sunumu Fuat Ercan (Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi) gerçekleştirdi. Ercan, eğitimin sermayenin nitelikli emek ihtiyacına cevap verebilecek bir hale getirilmek istendiğini, diğer yandan eğitim hakkının alınıp satılabilen bir pazar ürünü gibi görüldüğüne değinerek eğitim anlayışının değiştiğini belirtti. Bu kapsamda bir veri sunan Ercan “1920’lerde eğitim yurttaşlık bilinci içindi, 1960 sonrası kitleselleşmesi hedeflendi, 1980 sonrası metalaşması ve ticarileşmesi hedef alındı.” diyen Ercan, şimdilerde ise uluslararası düzeyde rekabet edebilecek bir iş gücünün yetiştirilmesinin istendiğini söyledi.
“Beyaz Yakalıların Eğitimi” başlıklı bölümde ilk olarak Celal Emiroğlu (Türk Tabipleri Birliği MSG Dergisi Editörü) bir sunum gerçekleştirdi. Emiroğlu yaptığı sunumda hekimlerin eğitim niteliğinin düşmesi nedeniyle iş yeri hekimliğinin işlevsiz hale geldiğini vurguladı. İşyeri hekimlerinden normal koşullarda işçi sağlığı ile ilgilenmesi beklenirken bugün verimliliği arttıran ve işçinin kaliteli ürün çıkartmasını sağlayacak bir rol üstlenmesinin beklendiğini ve bununla birlikte de işçi sağlığının iş sağlığına dönüştüğünü ifade etti.
Bu başlıkta yapılan ikinci sunumu Bedri Tekin (Makine Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi) gerçekleştirdi. Tekin konuşmasına Türkiye’de binlerce iş kazası yaşandığını, meslek hastalıklarının kayıtlara dahi geçmediğini ifade ederek başladı. Sağlığın korunmasının çok kapsamlı bir sorun olduğunu, bu konuda çok az sayıda devlet ve vakıf üniversitesinde işçi sağlığı ve güvenliği eğitimi verildiğini, meslek liselerinde ise hemen hemen hiç verilmediğini belirtti. Genel olarak eğitimin niteliğinin düştüğü günümüzde alanda da eğitimlerin formalite olarak gerçekleştiğini ifade ederek, her eğitim müfredatında işçi sağlığı ve güvenliği konusunun olması ve bunun toplumda bir kültür olarak oturtulması gerekliliğini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.
Beyaz yakalıların eğitimi başlığındaki üçüncü ve son sunumu Özlem Özkan (Kocaeli Üniversitesi Hemşirelik Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi) gerçekleştirdi. Özkan genel olarak, sistemin sağlık anlayışını ortaya koydu. Bu noktada kapitalist üretim tarzının belirleyici olduğunu ifade ederek, üretimin amacının karı arttırmak ve artık değere el koymak olduğunu, sağlık hizmetinin de buna uygun olarak şekillendirildiğini belirtti. Sağlık hakkının sermaye sınıfının sorumluluğu ve sınırlılığında verildiğini ifade ederek, maliyeti artırıcı her türlü önlemden kaçınıldığını ve sadece işçinin işe gidip gelmesinin esas olduğunu ortaya koydu. Bu sorunun nasıl çözüleceği noktasında ise SSCB’nin basamaklı sağlık hizmetini örnek gösterdi. İşçi sağlığı sorununun bu sistem sınırları içerisinde çözümünün olmadığını sözlerine ekleyerek konuşmasını sonlandırdı.
Özkan’ın konuşmasının ardından “İşçi Eğitimi” başlığına geçildi. Bu bölümde ilk konuşmayı Levent Koşar (Türk Tabipleri Birliği MSG Dergisi Editörü) gerçekleştirdi. İlk olarak anadilde eğitimin önemini vurgulayarak konuşmasına başlayan Koşar, mavi ve beyaz yakalıların kaderinin birleştiğini belirtti. Ne yapmalı yanıtını ise kongrenin vereceğini ifade etti. Beyaz ve mavi yakalıların ortak mücadele zeminlerinin yaratılması gerektiğini vurgulayan Koşar, “İşçi kendisi için ve kendisine ait olan bilgiden mahrum edilmiştir” diyerek, yapılması gerekenin ise ona tekrar geri iade edilmesi olduğunu söyledi. Bu tartışmaların uzmanlarla sınırlı kaldığında, sınıfla tartışılmadığında sorunun çözülemeyeceğini ve bu salonlara sıkışıp kalacağını vurguladı. Koşar, “Sorunun öznesine teslim edildiği koşulda bu salonlardan kurtulacağımız düşüncesindeyim” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Bu başlığın ikinci sunumunu Tevfik Güneş (DİSK İşçi Sağlı ve İş Güvenliği Sorumlusu) gerçekleştirdi. Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliği sisteminin çöktüğünü ifade ederek konuşmasına başlayan Güneş, bu sorunun çözümü için devletin sözde adımlar atarak yeni yasalar çıkarttığını, fakat bunların sorunu çözmeyeceğini söyledi. Sorunun 3 muhatabının olduğunu, bunların devlet yani Çalışma Bakanlığı, işverenler ve sendikalar olduğunu belirtti. Mevcut durumda devlet ve işverenler açısından bir sıkıntı olmadığını, onların durumdan memnun olduğunu ifade etti. Sendikaların da bu soruna sınıfsal olarak bakması gerektiğini ifade eden Güneş, işçi sağlığı ve güvenliği uzmanı olarak DİSK’te bir tek kendisinin olduğunu, Türk-İş içerisinde de yine 1 uzman bulunduğunu Hak-İş’te ise hiç bulunmadığını belirterek işçi sendikası konfederasyonlarına yönelik eleştirilerini dile getirdi. Sorunun muhatabı olan sendikaların bu soruna yeterince eğilmediklerini ifade etti. Sorunun sınırlı sayıdaki uzmanla çözülemeyeceğini, sendikaların bu açıdan korkunç durumda olduğunu vurgulayarak, sorunun aşılma zeminin ise işçi sınıfının verili durumunu değiştirmekten geçtiğini söyleyerek konuşmasını noktaladı.
Bu başlık altında üçüncü ve son sunum Haluk Orhun (Fizik Mühendisleri Odası) tarafından gerçekleştirildi. Orhun yaptığı sunumda Kasım 2011’de hazırlanan “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” kanunu yasa tasarısını ele aldı. Tasarının maddelerini açarak inceleyen Orhun bu yasa tasarısının patronları koruyan maddelerden oluştuğu tespitinde bulundu. Gerçekleşen bu sunumun ardından öğle yemeği için ara verildi.
Yemek arasının sona ermesiyle Berna Vatan (TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi) başkanlığındaki “Çalışma Yaşamında Kadın” başlıklı panele geçildi. Panel Berna Vatan’ın panelin içeriğine ilişkin yaptığı kısa bir açılış konuşmasıyla başladı.
Yapılan konuşmanın ardından panelin ilk başlığı olan “Kadın istihdamında Türkiye’deki durum ve ne yapmalı?” sunumuna geçildi. Bu başlık altındaki sunum Gülay Toksöz (Ankara Üniversitesi SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümü) tarafından gerçekleştirildi. Kadının çalışma yaşamında yer bulamadığını, eve kapatılarak bağımlı hale getirildiğini ve Türkiye’de her 5 sanayi işçisinden yalnızca 1’inin kadın olduğunu belirten Toksöz, UİS ile sorunun çözümünün esnek çalışma olarak ortaya konulduğunu ifade etti. Bu uygulamalarla kadınların tüm sosyal haklardan mahrum bırakılacağını sözlerine ekledi.
Melda Yaman Öztürk (19 Mayıs Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi) ise “Yeni Esnek Çalışma Sürecinde Kadın ve Ne Yapmalı?” başlıklı sunumuna, cinsiyetçi bir üretim şekli olduğunu ifade ederek başladı. “Kapitalizm erkeğin emeğini metalaştırırken kadını eve hapsetmiştir” diyen Öztürk, kadının ücretsiz olarak ev işlerini yapmak zorunda bırakıldığına değindi. Kadınların genel olarak ücretli emeğe katılımlarının sınırlı olduğunu, katıldıkları koşullarda ise esnek çalışma modelleriyle istihdam edildiklerini ifade etti.
Bu bölümün 3. sunumu “Ev Eksenli Çalışan Kadınlar” oldu. Bu Bölümdeki sunum Gamze Yücesan Özdemir (Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Bilişim Bölümü) tarafından gerçekleştirildi. Özdemir evde çalıştırma yönteminin muhafazakar ve liberal olduğunu vurguladı. “Muhafazakârdır çünkü kadını eve hapsetmektedir. Liberaldir çünkü evi ve kadın emeğini yalın bir şekilde piyasaya açmaktadır” diyen Özdemir, bu işin patron açısından karlı bir iş olduğunu ifade ederek, kadını sosyal yaşamdan dışlayan yalnız ve örgütsüz bırakan bir yöntem olduğunu ortaya koydu.
Bölümün 4. başlığı olan “Çalışma Yaşamında Kadın Sağlığı, Sorunları ve Ne Yapmalı” sunumunda Meltem Çiçeklioğlu (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) söz aldı. Çiçeklioğlu sunumuna çalışmanın ruhsal ve fiziksel açıdan sağlığa iyi geldiğini, ancak kadınların işe ulaşamadıklarını ifade ederek başladı. Kadınların işe ulaştıklarında ise yalnızca emeğinin metalaşması değil duygularının da metalaştırıldığını ifade etti. Bu noktada ise hemşirelerden, sekreterlerden vb. iş kollarında patronların çalışan kadınlardan müşterilere şirin gözükmeleri açısından gülümsemelerini istemelerini örnek vererek işyerinde taciz vakalarında dünyada ikinci olduğumuzu belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Panelin 5. başlığı olan “Bölge Göç, Kadın ve Ne Yapmalı’’ sunumuna geçildi. Bu sunum Handan Çağlayan (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) tarafından gerçekleştirildi. Sunumu gerçekleştiren Çağlayan gözaltılar, tutuklamalar, kaybetmelerle insanların göçe zorlandığını ifade etti. Gidilen yerde ise bu insanların dışlandığını, dil bilmemelerinden kaynaklı ortama adapte olamadıklarını ve bu göçün bir kereyle sınırlı kalmayarak defalarca yaşanabildiğini ifade etti.
6. başlık olan “Kadın ve Sendikalar’’ sunumu Zeynep Ekin Çağlar (DİSK) ve Bedriye Yorgun (SES Yönetim Kurulu Üyesi) tarafından gerçekleştirildi. İlk söz alan Çağlar sendikalarda kadın üyelerin azlığını ve bu soruna sendikaların duyarsız kalmasını eleştirerek başladı. Bu sorunu önemsediklerini söyleyen sendikaların kendileriyle çeliştiklerini, erkek işçilerin taleplerini tüm sınıfın sorunları gibi kabul edip buna göre strateji belirlediklerini ifade ederek soruna ciddi anlamda çubuk bükülmesi gerektiğini ifade etti. Bedriye Yorgun ise KESK’te birçok konfederasyona göre kadınların daha iyi temsil edildiğini vurguladı. Yaşamını yitirmiş ve hala tutuklu bulunan KESK üyelerini anarak sunumunu sonlandırdı. Daha sonra Van’da deprem bölgesinde bulunmuş Diyarbakır’da görev yapan bir doktora söz verildi ardından soru-cevap bölümüne geçildi.
Daha sonra forum bölümüne geçilerek “Çalışma Yaşamında Direnen Kadınlar’’ başlığında Güllü Hanoğlu (Dev Sağlık-İş), Songül Aydın (Tek Gıda-İş), Meryem Çağ (KESK Genel Meclisi Üyesi) mücadele deneyimlerini aktardılar. Taksim İlk Yardım Hastanesi’nden tazminatsız çıkarılan Güllü Hanoğlu sendikaya üye olduğu için işten atılmasını ve kazanımla sonuçlanan direniş sürecini anlatı.
TEKEL işçisi ve direnişçisi olan Songül Aydın 78 günlük direnişi kadınların durumunu ortaya koyan bir bakışla aktardı.
Meryem Çağ ise Kürt olduğundan, görece güvenli kabul edilen memurluktan atıldığını söyleyerek, daha önce tutuklandığını ve şimdi de kendisine 6 yıl 3 ay hapis cezası verildiğini ifade etti. Verilen aranın sonrasında Kardeş Türküler “Kadın Ağzı Türküler” adlı bir müzik dinletisi sundu.
Kızıl Bayrak