TMMOB, 3 Mart 1992’de Zonguldak Kozlu’da 263 madencinin yaşamını yitirdiği grizu faciasının yıl dönümünde, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda toplumsal duyarlılığı arttırmak, kamuoyunu bilinçlendirmek ve siyasi otoriteyi uyarmak amacıyla 3 Mart tarihini, “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” ilan etmişti.
Türkiye’nin birçok ilinde etkinlikler düzenleyen TMMOB, İstanbul’da da bir panel gerçekleştirdi. Maden Mühendisleri Odası ve İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi katılımıyla yapılan söyleşide açılış konuşmasını yapan Maden Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nedret Durukan, 1992 yılında 263 maden işçinin yaşamını yitirdği kazanın “grizu” denilerek geçiştirildiğini ancak gerçeğin ihmal ve teknolojik eksiklik olduğunu söyledi. Bu cinayetin ardından da iş cinayetlerinin devam ettiğine dikkat çeken Durukan, her yıl yüzlerce insanın yaşamını iş cinayetlerinde yitirdiğini söyledi.
TMMOB İstanbul İl Kordinasyon Sekreteri Süleyman Solmaz, bir olaya kaza diyebilmek için, öngörülememiş ve planlanamamış olması gerektiğini, ancak Türkiye’de yaşanan iş kazalarının öngörülememiş nedenlerden gerçekleşmediğini dile getirdi.
İş cinayetleri sonucunda her yıl yaklaşık 1500 işçinin yaşamını yitirdiğini söyleyen Solmaz, bu rakamlara kayıt dışı çalışan işyerleri ve işçiler de dahil edildiği zaman çok daha korkunç bir rakamın ortaya çıktığını ifade etti.
Yapılan araştırmalara göre iş kazalarının yüzde 98’inin, meslek hastalıklarının ise yüzde 100’ünün önlenebilir olduğuna dikkat çeken Solmaz, “İşçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç, çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, iş kazası geçirmeden, meslek hastalıklarına yakalanmadan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, çalışanların ruhsal ve bedensel bütünlüğünün korunmasıdır” diye konuştu. Solmaz, “İş cinayetleri kader değildir. İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın. Yeter ki her çalışmanın öznesi insan olsun” dedi.
İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, İş Sağlığı ve Güvenliği yasasının geçtiğimiz Haziran ayında çıktığını hatırlatarak, “Ancak görüyoruz ki bu yasa ölümleri durdurmadı. Daha geçen gün 16 yaşında bir çocuk işçi inşaattan düşerek yaşamını yitirdi” dedi.
İş güvenliğinin ve işçi sağlığının da taşeronlara, müteahitlere devredildiğine dikkat çeken Tüzel, TMMOB’un gösterdiği bu duyarlılığı sendikaların da göstermesi gerektiğini, iş cinayetlerine karşı ortak bir mücadele sergilenmesi gerektiğini kaydetti. Bir Umut Derneği’nden, iş kazasında hayatını kaybedenlerin ailelerin davalarını takip eden kolektifin sözcüsü Erbay Yucak ise, Davutpaşa, Ostim/İvedik, Esenyurt, Arka Sıradakiler dizisi seti, Bedaş, Van Bayram Otel ve Kozlu’daki iş kazalarında hayatını kaybedenlerin ailelerinin Ceza Davaları’na müdahilliği ve ‘idarenin sorumluluğu’nu iddia etmeleri ile davalarının gidişatının değiştiğini ifade etti. Yucak, iş cinayetlerinde devlet kurumları ve işverenler arasındaki sorumluların bilinçli taksir ile olası kast arasında suç iddiası ile yargılanmaları için verdikleri çabaları anlattı. Yucak ayrıca, TMMOB’un üyelerinin ürettiği, iş kazalarında sorumluluğu olan işveren ve devlet kurumlarının sorumluluklarını görünmez kılan bilirkişi raporlarına dair bir ahlaki yaptırım mekanizması kurması, hayatını kaybeden üyeleri lehine Ceza Davaları’na müdahil olması ve dava süreçlerine destek olmak için ücretsiz emekten yana teknik bilgi ve danışmanlık sunmasının elzem olduğunun altını çizdi.
Limter-İş Genel Sekreteri Hakkı Demiral da iş cinayetlerine karşı sendikaların, meslek örgütlerinin, derneklerin mücadelelerinin birleşmesini istedi.
Demiral, okuldan yeni mezun olmuş genç mühendislerin bir aylık eğitim ile iş riskini bilmeden, deneyim kazanmadan A sınıfı iş güvenliği uzmanı yapılmasının doğru olmadığını dile getirdi.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyesi Akademisyen Aslı Odman, dünyada yaşanan iş cinayetlerinin ardından yürütülen ceza davalarına ilişkin bilgi verdi.
Türkiye’de iş cinayetlerinin ardından açılan davalarda gerçek sorumluların yargı önüne çıkarılmadığını, birçok davanın “Ceza Hukuku’na göre taksirle (hatayla), bilinçli taksirle, olası kast veya taammüden adam öldürmekten” açılamadığını söyleyen Odman, benzer durumlarda dünyada neler yaşandığına dair dört örnek verdi.
“Thyssen Krupp Demir Çelik Fabrikası İtalya Genel Müdürü Herald Espenbahn 6 Aralık 2007’deki patlamada gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımlarını yapmadığından dolayı, 15 Nisan 2011’de ‘olası kast ile adam öldürme’ suçundan 16.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şirketin beş üst düzey yöneticisi ise’bilinçli taksir ile adam öldürme’ suçundan 10 ila 14 yıla kadar hapis cezası aldı. Thyssen Krupp bu kararı temyiz etti” diyen Odman, meslek hastalıkları alanında gene İtalya’da geçen sene Şubat ayında davacı aileler lehine sonuçlanan bir diğer çığır açan davadan, Eternit Casale davasından bahsetti. Asbestli çimento üreten bu fabrikanın işçi ve il sakinlerine verdiği zararların, ‘şirket suçu’ tanımlamasıyla, şirketin iki baş hissedarının 16 yıl hapis ve 80 bin avro para cezasına çarptırılmasına yol açtığını aktardı. Bir diğer uzun soluklu asbeste karşı mücadele örneği, Fransa’da da 1970’li yıllarda asbestli şilte üreticisi Amisol fabrikasının kadın işçilerinin öncülüğünde gerçekleşmiş ve ulusal çapta büyüyerek asbestin 1997 yılında yasaklanmasına kadar varmıştı. Odman, kadın işçilerin “Bizi zehirleyenler hem suçlu hem de sorumludur. Hemen Ceza hukukuna göre cezalandırılmalıdırlar” kampanyasına rağmen, ilk defa 1999 senesinde şirketin son genel müdürüne karşı açılan davanın 2013 Şubat’ında delil yetersizliği nedeniyle düşürüldüğünü aktardı. Son olarak ABD’de de 1990’ların ortasından itibaren eyalet savcıları eliyle onlarca şirket hissedarı, genel müdürü ve devlet kurumu sorumlusununun Ceza Kanunu’na göre hapis cezasına çarptırıldığını ve gittikçe daha fazla iş kazasının ‘insan öldürme’ olarak değerlendirildiğini aktardı.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi şubat ayında en az 50 işçinin yaşamını yitirdiğini açıkladı. İşçi ölümlerinin 14’ü inşaat, 8’i metal ve 5’i madencilik sektörlerinde yaşandığının belirtildiği açıklamada, Kocaeli’de 4, Ankara, Elazığ ve Tekirdağ’da 3’er işçinin iş cinayetine kurban gittiği kaydedildi.
Açıklamada Manisa’nın Soma İlçesi’ne bağlı Darkale Köyü yakınlarında faaliyet gösteren Uyar Madencilik’e ait kömür madeninde bu ay bir iş işçinin daha hayatını kaybettiği belirtilerek, aynı madende son altı ayda aynı nedenle hayatını kaybeden 4 işçinin daha olduğuna dikkat çekildi.
Evrensel
Şubat Ayı İş Cinayetleri Raporu
“Uyar Madencilik, TÜLOMSAŞ, Afşin-Elbistan Madencileri, Kozan Gökdere Baraj işçileri …”
İş cinayetleri kadın, erkek demeden, ülkemizin dört bir yanında Şubat ayında da devam etti. Yazılı, görsel, dijital basından ve emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ışığında tespit edebildiğimiz kadarıyla Şubat ayında en az 50 işçi hayatını kaybetti…
İşçi ölümlerinin 14’ü inşaat, 8’i metal ve 5’i madencilik sektörlerinde yaşandı…
Kocaeli’nde 4; Ankara, Elazığ ve Tekirdağ’da 3’er arkadaşımız aramızdan ayrıldı…
Yine Uyar Madencilik yine iş cinayeti!
25 Şubat Pazartesi günü Manisa’nın Soma İlçesi’ne bağlı Darkale Köyü yakınlarında faaliyet gösteren Uyar Madencilik’e ait kömür madeninde meydana gelen göçükte 35 yaşındaki Harun Tufan kardeşimiz hayatını kaybetti. Akhisar’da ikamet eden ve işe gelmek için 50 kilometre yol kat eden Harun, 16.00 – 24.00 saatleri arasındaki vardiyada yerin 250- 300 metre altında “ayak sökümü” işinde çalışıyordu. Meydana gelen göçükte kendiliğinden yanmaya elverişli linyit kömürlerinin altında kalarak can verdi… Harun Tufan son altı ayda Uyar Madencilik’te aynı nedenle aramızdan ayrılan dördüncü işçi arkadaşımız oldu…
Daha evvel 4 Eylül 2012’de meydana gelen göçükte yaralanan 2 yıllık vardiya mühendisi 26 yaşındaki Hasan Canbaloğlu 10 gün süren yaşam mücadelesi sonucu yaşamını yitirmiş, 2 işçi yaralanmıştı. Bir ay sonra yine aynı nedenle oluşan alev topunun altında kalan 2’si ağır olmak üzere 13 işçi yaralandı. Yaralı işçileri arkadaşları dışarı çıkardı ve ambulans olmadığı için otomobillerle hastaneye kaldırdılar. 12 Kasım’da yine aynı nedenle oluşan toz yangınında 2’si ağır 9 işçi yaralanmıştı. Yaralanan işçilerden Murat Yılmaz 14 Kasım’da, Hasan Gököz ise 18 Kasım’da hayatlarını kaybetmişlerdi. İşçiler Ekim ayında yaşanan iş cinayetleri sonrası üretimi durdurmuş ve iş müfettişleri gelerek madeni 5 gün kapatmışlardı…
Buradan Uyar Madencilik’i uyarıyor ve alınması gereken önlemleri aldırmayan, aldıramayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı göreve ve sorumluluğa çağırıyoruz. Artık yeter! Yaşanan bu iş cinayetlerinin sorumlularının ve bugünden sonra yaşanabilecek her işçi sağlığı ve iş güvenliği sorununun takipçisi olacağız…
İşyeri hekimliğini ihaleye çıkaran TÜLOMSAŞ işçi ölümlerine davetiye çıkarıyor…
25 Şubat Pazartesi günü Eskişehir’de bulunan Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi AŞ’de (TÜLOMSAŞ) çalışan 53 yaşındaki Hüseyin Saraçoğlu adlı işçi arkadaşımıza vagon çektirme sırasında kopan parça çarptı. Ağır yaralanan Hüseyin arkadaşımızı kaybettik. Biz TÜLOMSAŞ’ı, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun doğrudan bir uygulaması olarak Ocak ayında işyeri hekimliğini ihaleye çıkarmasından tanıyoruz. Sağlığımızı ve güvenliğimizi sağlayacağı vaat edilerek çıkarılan yasanın icraatları bir bir açığa çıkmaktadır. İşte gerçekler karşımızdadır ve bu taşeroncu yasa adeta ölümlere davetiye çıkarmıştır. TÜLOMSAŞ işçisi Hüseyin Saraçoğlu’nun ölümünden direkt olarak bu anlayış sorumludur. İşçinin sağlığını ihaleye çıkaran, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini taşeronlaştıran anlayış bu ölümün baş mimarıdır…
Afşin-Elbistan madencilerinin ve Kozan-Gökdere baraj işçilerinin cenazelerini istiyoruz…
Cuma Yıldırım, Turhan Gökhan, Halil Tatlı, Nail Yılmaz, Muhsin Koşan, Kemal Elmas, Adnan Demir, Aydoğan Polat, Mehmet İpek… 10 Şubat 2011’de Afşin-Elbistan’da meydana gelen göçükte 9 maden işçisi arkadaşımız hayatını kaybetmişti. Devlet ve Ciner Grubu cenazelerini 2 yıldır çıkarmadı…
Yine 24 Şubat 2012’de Kozan Gökdere Köprü Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin tünel kapağının patlaması sonucu 10 işçi arkadaşımız sulara kapılmıştı. Eyüp Altuntaş, Cumali Değirmenci, Erkan Yeğen, Erdal Demirelli ve Hasan Bolat’ın cenazelerine ulaşılmıştı. Ancak aradan 1 yıl geçmesine rağmen Devlet, EnerjiSA ve Cengiz-Özaltın Konsorsiyumu Latif Değirmenci, Mehmet Yılmaz, Veli Damaksız, Selahattin Aral ve Necmettin Karayiğit arkadaşlarımızın cenazeleri bulmadı ve aramalara son verildi…
Arkadaşlarımızı unutmadık, unutturmayacağız…
Cenazelerini istiyoruz…
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi