Notice: _load_textdomain_just_in_time işlevi yanlış çağrıldı. Translation loading for the graphene domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Ayrıntılı bilgi almak için lütfen WordPress hata ayıklama bölümüne bakın. (Bu ileti 6.7.0 sürümünde eklendi.) in /home/u4474760/public_html/wp-includes/functions.php on line 6114
İşçisin sen hayatta kal! – İNŞAATTA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

İşçisin sen hayatta kal!

REYHAN GÜL
Oldukça yüksek katlı bir binanın tepesinde baretsiz, emniyet kemersiz işçiler. Üzerinde durdukları tahta iskeleyse ha kırıldı ha kırılacak. Öylesine pamuk ipliğine bağlı ki hayatları… Düşse büyük ihtimalle ya ölecek ya da sakat kalacak. Öyleyse bu ‘pisi pisinelik, göz göre görelik’ de neyin nesi?

1 Mayıs İşçi Bayramı bu yıl da görmek istemediğimiz görüntülere sahne olmuş olsa da işçilerin mağduriyetlerini yeniden gündeme getirdi. Zira gün geçmiyor ki televizyon kanallarında, gazetelerde iş kazasından hayatını kaybetmiş işçi haberlerine şahit olmayalım. Ne yazık ki bunların kimi ölümle kimiyse ağır yaralanmalarla sonuçlanıyor. Geçtiğimiz yıl Marmara Park işçi çadırında meydana gelen ve birçok işçinin hayatını kaybettiği feci yangın zihinlere kazınırken her gün yolumuzun üzerindeki şantiyede karşılaştığımız manzara, bu kazaların çoğunun nasıl da pisi pisine meydana geldiği gerçeğini gözler önüne seriyor. Oysa çok değil bir baret, emniyet kemeri ve sağlam bir iskele yeterli hayatlarını korumaya.

Oldukça yüksek katlı bir binanın en tepesinde bir işçi. Ne baret ne de emniyet kemeri takmış. Üstelik arkadaşıyla birlikte üzerinde durduğu tahta iskele ‘ha kırıldı ha kırılacak’ türden. Tablo içler açısı. İnsan hayatının ne kadar ucuz olduğunun en net göstergesi. Dünyada her yıl binlerce kişi iş kazalarından hayatını kaybediyor. Bunlardan sadece Türkiye’deki inşaat işçilerini ele aldığımızda bile durum hiç de iç açıcı değil. İnşaatlarda meydana gelen kazalarda dünyada ikinci, Avrupa’da ise birinci sıradayız.

Şahit olduğumuz bu üzücü manzaradan esinlendik. Çevremizdeki şantiyeleri dolaştık. İşçiler ve konunun uzmanlarıyla görüşünce olayın vahameti daha da gün yüzüne çıktı. Zira sadece küçük binalarda değil oldukça yüksek katlılarda da durum farksız. Bir çoğunda yetkili kişi dahi yok. “Bu şekilde çalışmanız can güvenliğiniz açısından tehlikeli değil mi?” sorusuna her biri ağız birliği etmişçesine aynı cevabı veriyor: “Tehlikeli ama n’apalım? Ölümden korksak burada çalışmazdık.” İşin uzmanlarıysa denetimlerin yeterince yapılmaması, şantiyelerin çoğunda şantiye şefi dahi bulunmaması, şantiyelerdeki çalışma şartlarının güvenli olup olmadığını kontrol eden iş güvenliği ve sağlığı uzmanlarının bağımsız kurumlardan seçilmemesinden şikâyetçi. Hepsinin ısrarla altını çizdiği nokta ise denetimler sıklıkla yapılsa da işçiler eğitilmeden bu sorunun çözülemeyeceği.

Ölümden korksak inşaatta çalışmazdık!

Ziyaret ettiğimiz şantiyelerden birinde taşeron firma sahibine, “İşçileriniz neden baret takmıyor?” diyoruz, aldığımız cevap durumu özetlemeye yetiyor: “Bazı yerlerde baretsiz işçi çalıştırmaya izin verilmiyor. Burada şantiye bize ait olduğu için sorun olmuyor. Baştan savıyoruz. Çünkü işçiler baretle çalışmak istemiyor. Uyarmaktan dilimizde tüy bitti.” “Caydırıcı cezalar koysanız da mı olmuyor?” diye sorunca garip bir açıklama gayreti içine giriyor: “Ama şu an barete pek de ihtiyaç yok. Oradan nasıl düşecek, düşse ne olacak? İskele çok önemli. Biz Alman iskelesi kullanıyoruz, arkasında dayanak var. Çapraz demir bağlar var ve işçinin boyuna kadar uzanıyor. Düşebilmesi için 30 cm arasında düşmesi lazım.” “Peki, şu karşımızda duran diğer klasik iskele de neyin nesi?” diyoruz aldığımız cevaba gülelim mi üzülelim mi karar veremiyoruz: “İkisini de örnek olarak yaptık ki gelen görsün. Yoksa klasik iskeleye sıcak bakmıyoruz.”

“Denetlenmiyor mu?”diye sorunca “O halde sizin vicdanınız nerede?”dedirten bir cevap veriyor: “Aslında olay denetimde değil, istediği kadar denetlesinler. Görünürde herkesi kandırabilirsiniz. Bilgim yoktu diyorsun, geçiştiriyorsun. İşler böyle yürüyor. Önemli olan vicdanınızın rahat olması.”

Firma sahibinin anlattıkları sonrası yaşadığımız şok, işçilerle konuştuğumuzda onların boşvermiş cevaplarıyla iki katına çıkıyor. İşçilerle aramızda geçen diyaloglar şöyle:

Bu şekilde çalışmanız tehlikeli değil mi?

K.Ç. : Bu ne ki? Alt tarafı beş-on kat. 35-40 katlı inşaatlarda da bu şekilde çalışıyorum.

S.K. : Baret veriyorlar ama ağır geliyor, takamıyorum.

D.S. : Bareti mi taşıyalım, kendimizi mi? Ölüm Allah’ın emri.

A.G. : Daha önce çalıştığım inşaatta takmadığım için ceza verdiler, yine de takmadım.

S.E. : Bu durumu denetlemek şirketin sorumluluğunda. ‘Baretsiz, emniyet kemersiz asla çalıştırmıyoruz’ deseler herkes takmak zorunda kalır. Serbest bırakmış adamlar. İşçiler de bu rahatlıktan güç alıp takmıyor.

O.A. : Birkaç kez düştüm. Ağır yaralandım. Aylarca evde yattım. Ama napayım ölümden korksam burada çalışmazdım.

Yalnızca inşaat değil temizliğe giden kadın işçiler de belgesiz çalıştırılmamalı

Hacı Latif İşçen (İş Güvenliği Uzmanları Derneği Başkanı): İşçilerin çoğunda ‘Yazgımızda ne varsa onu yaşarız’ algısı var. Bu yüzden uzmanlar iş güvenliğinden bahsederken işin yalnızca fizik kısmını değil metafizik kısmını da anlatmalı. Yani bareti, kemeri, maskeyi verdiğiniz zaman tüm bunları neden takması gerektiğini manevi açıdan da açıklamanız gerekiyor. Zira dinimiz bize bedenimizi korumamızı, tehlikelere karşı önlem almamızı emrediyor. Türkiye’de işveren de işçi de çok bilinçsiz. Örneğin, eskiden ağır ve tehlikeli işler belgesi istediğimde çevremdeki insanlar, ‘Böyle bir belge olur mu?’ diye dalga geçiyordu. Çünkü bir kişinin ağır ve tehlikeli iş belgesi alabilmesi için tansiyon, şeker gibi hastalığının kontrol edilmesi lazım. Bu belgesi olmayan hiç kimse şantiyelerde çalışamaz. Hatta ev temizliğine giden kadınlar bile böyle bir belgeye sahip olmadan cam silemez. Belgesi olsa dahi can halatlı bir sistem kullanmadan oraya çıkamaz. Bizdeki kanun ve düzenlemeler Avrupa’ya bile örnek olacak nitelikte ama uygulamadaki eksiklik bunun kültür şekline dönüşmesine engel oluyor. Kültürel değişim en azından 30 yılda oluyor. Gelecek nesillere örnek olacak davranışları geliştirdikçe böyle bir kültür zamanla yer edinecek. Kaldı ki mevcuttaki tecrübeli iş güvenliği uzmanı bir elin parmaklarını geçmez. Yeni iş güvenliği uzmanlarının yetişmesi ve tecrübe kazanması için zamana ihtiyaç var.

Kaza öncesini planlamak gibi bir kültürümüz yok

Çağrı Köseli (Avukat): İnşaatların çoğunda şantiye şefi yok. Denetimleri hakkıyla yaptırmaya kalksanız on katı maliyet çıkıyor karşınıza. Bu yüzden imza yetkisi olan birini bulup attırıyorlar imzayı. Taşeron firmaya veriyorsunuz, o da bir an önce bitireyim derdinde. İş güvenliğini kimse önemsemiyor. Genelde bir kaza olana kadar problem ya da denetleme yapılmıyor. Kaza olduktan sonra ancak sorarlar, ‘Buranın şantiye şefi, sorumlusu kim?’ diye. Şimdiye kadar ‘şantiyede durmuyordum bu yüzden bana ceza kestiler’ diyen bir mühendisle hiç karşılaşmadım. Denetimler kesinlikle olmalı ama kazaların çoğu işçilerin teknik bilgi yetersizliğinden kaynaklanıyor. İşçilerin alanlarıyla ilgili eğitilmesi şart. Yoksa sabah akşam denetleseniz nafile. Örneğin biri, boş benzin tankının içine havalandırıp havalandırmadığını anlamak için gazete parçasını tutuşturup içine atmış, tankla birlikte 10 metre havaya uçmuş. Bir diğeri her tarafı kapalı bir kabı delmiş, içindeki gaz sıkışmasından dolayı kap patlamış. Normal şartlarda işçinin kapalı kutunun delinmeyeceğini bilmesi lazım. Bu kadar basit hatalardan ölüyor işçiler. Bizde sistem, kaza olduktan sonrası tazminat aşamasında işliyor. Toplum olarak öncesini planlamak, tedbir almak, işçiyi eğitmek gibi bir kültürümüz yok.

Sadece geçen sene 274 inşaat işçisi öldü

Mustafa Akyol (İnşaat İşçilerinin Derneği Başkanı): İş güvenliği deyince akla yalnızca baret ve kemer geliyor. Oysa barınma yerleri de iş sağlığı ve güvenliğinin kapsamına giriyor. Binlerce işçi sağlıksız koşullarda barınıyor, yemek yiyor ve duş alıyor. Geçenlerde bir çalıştaya katıldık. Bakanlık, TOKİ temsilcileri ve Müteahhitler Birliği de vardı. Herkes suçu birbirinin üstüne atıyor, çözüm önerileri yok. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı temsilcileri denetmenimiz yok diyor. Mevcut durumda 16 bin denetmene ihtiyaç var. Denetmen olsa ne olur? İnşaat işçisinin içinde olmadığı bir çözüm önerisi zaten çözüm değil ki… Buna rağmen, ‘Gelin birlikte hareket edelim, eğitimleri birlikte verelim, işçiler arasından doğal denetçiler seçelim.’ dedik ama olmadı. İş sağlığı ve güvenliği uzmanını patronlar tutuyor. Maaşınızı aldığınız insanı şikâyet edebileceğinizi düşünebiliyor musunuz? Bu kişilerin bağımsız işçi temsilcileri olması gerekiyor. 50 kişiyi geçen şantiyelerde işçi temsilcisi bulundurma zorunluluğu var. Gidin bakın temsilciyi tanıyan bir tane işçi bulamazsınız. Çünkü patron kendi adamlarından birinin ismini yazıyor. Seçilen işçi temsilcisi bile kendisinin temsilci olduğundan bîhaber. Geçenlerde TOKİ, şantiyelere işçi ücretlerinin zamanında ödenmesine ilişkin bir yazı göndermiş. Yazının asıldığı yer proje müdürünün kapısının arkası. İşçiler nereden bilsin o yazının orada asılı olduğunu. Geçen aylarda sadece Adana’da dört inşaat işçisi öldü. İnşaat işçilerinin kaza sonucu ölümünde dünyada üçüncü, Avrupa’da birinciyiz. Geçen yıl Türkiye’de resmi rakamlara göre 274 inşaat işçisi hayatını kaybetti. Bu rakam en az 400-500’dür ama resmiyette çoğu farklı sebepten öldü gösteriliyor.

Bu yazının kalıcı bağlantısı https://insaattaisguvenligi.com/2013/05/13/iscisin-sen-hayatta-kal/

Bir yanıt yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.